Az üstte de kaydedildiği gibi, son aramadan sonra, Üstâd ın verdiği ifade, yazdığı istidalardan sonra da, yine tekrar Hazret-i Üstâd ifadeye çağrılmış ve keyfice ta’ciz edilmiştir. Bunun üzerine Hazret-i Üstâd Emirdağ’ındaki talebelerine hitaben şu çok mühim yazıyı kaleme almıştır:

“Bir ma’ruzat:

Beni tekrar ifadeye çağırmamak için mümkin olduğu kadar çalışınız. Çünki daha bir ifadem kalmadı. Tam dört saat ifademi vermişim. Mahkemeye gelen kitaplar

{Denizli Dosyası-1 2. Kısım, s: 36.}



Denizli mahkemesinde mevkuf ve beraet kazanan arkadaşlara iade edilmiş, onlarda buradaki bazı dostlara vermişler. Hatta ben de onlardan bazılarını paramla aldım. Daha o kitaplara ait kanunca ifade vermeye hakkım yok. Benden aldıkları ârabî evrak ve levhaların ise, dünyaya bakacak ciheti yokki ifade vereyim. Eğer ifadesiz vermezlerse, onlarda kalsın.

Ben bir parça telâş ediyorum.. şiddetli rahatsızlığımla beraber böyle kat’î lüzumu olmıyan resmi yerlere gitmeye alışmadığım için, beni çok üzüyor. Hem benim gizlı düşmanlarım, kendini bana dost gösterip ahalinin heyecanı içinde bir velvele çıkarmak ihtimalinden çekiniyorum. Çünki sebebsiz o sıkıntıyı resmî adamları iğfal ile bu sıkıntıya vesile oldukları gibi, o düşman fakat dost suretine giren adam kalabalık içinde diyebilir ki: “Üstâd’ı-ma kanunsuz bu sıkıntı ne için veriliyor?” bu suretle heyecanlı bir mes’ele çıkarması ihtimali var.

Eğer münasib görürseniz, sorgu hâkimine selâmımla beraber ona denilsin ki: “Daha bir ifadem yok.. ve gizli bir sırrım kalmamış. Bütünü mahkemelerin elinden geçmiş. Onun için Macid Bey gibi pek ciddi, kanunperest ve kanunu hiç bir şeye feda etmiyen bir hâkim benim için ne yapsa razıyım.

Said-i Nursi”

{Denizli Dosyası-2. kısım, s: 37.}



(Haşiye): Bu defa Osman’ın, taharride elinize geçen Denizli hem Eskişehir müdafaanamelerim benim ifademdir. Onun hâricinde daha bu mes’ele-i Nuriyede ifadem olamaz. Çünki beraetten sonra bu üç senede hiçbir cihetle kanunca bir suçumuz olmamış ki, yeni bir ifadeye lüzum kalsın“


Yükleniyor...