Evet cennet ucuz değil... ıki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamada pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakket de olsa, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Halikımız Rahim ve Hakimdir. Başa gelen herşeye rıza ile, sevinç ile rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız.
Kahraman bir kardeşimiz
{Kahraman âli cenab zat, Atabeyli merhum Tahiri Mutlu Ağabeydir. A.B.}
Ayet-el Kübra meselesinde bütün mesuliyeti kendine alıp, Hizb-ül Kur’ân’ı ve Hizb-ün Nurîyi ve kalemiyle kazandığı fevkalâde uhrevî şeref ve fazilete istihkakını ve liyakatını tam göstermiş. Beni derin sevinçlerle ağlatmış...”
{El yazma Denizli Mektupları Aslı, s: 4.}
“Aziz Sıddık Kardeşlerim! şimdi zuhur namazını kıldım. Tesbihat içinde siz hatırıma geldinizki, her biriniz hem kendini hem hanesindeki akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki: Madem eski zamanlarda ahireti dünyasına tercih edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve ahiretine halisane çalışmak niyetiyle mağaralarda, çilehanelerde riyazet ile hayatlarını geçirenler bu zamanda olsaydılar, Risale-i Nur şâkirtlerinden olacaklardı. Elbette bu şerait altında bunlar, onlardan on derece daha ziyade muhtaçtır.. Ve on dereceden fazla fazilet kazanıyorlar.. Ve on derece daha rahattırlar...”
{Aynı Eser, s: 8.}
“Risale-i kaderde beyan edildiği gibi, her hadisede iki sebeb var. Biri zâhiridir ki: insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulüm ederler. Biride hakikidir ki: Kader-i ılâhî ona göre hükmeder. O aynı hadisede beşer zulmünün altında âdalet eder.
Mesela, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayete binaen kader dahi hapsine hüküm verir. Aynı zulm-ü beşerî içinde âdalet eder.
İşte bu meselemizde: Elmaslar, şişelerden.. Sıddık fedakârlar, mütereddid sebatsızlardan.. Ve halis muhlisler, benlik ve menfaatını bırakmıyanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:
Birincisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli tesanüd ve ihlâsla fevkalade hizmet-i diniyedir. Zalim beşer buna baktı.
İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanüd ile liyakat göstermediğimizdir. Kader dahî buna baktı. şimdi kader-i ılâhî ayn-ı âdalet içinde hakkımızda âyn-ı merhamettir ki; birbirine müştak
kardeşleri bir meclise getirdi. Zahmetleri ibadete ve zayiatları sadaka yapmak ve yazdıkları risalelerine her tarafta nazar-ı dikkati celbetmek
Kahraman bir kardeşimiz
{Kahraman âli cenab zat, Atabeyli merhum Tahiri Mutlu Ağabeydir. A.B.}
Ayet-el Kübra meselesinde bütün mesuliyeti kendine alıp, Hizb-ül Kur’ân’ı ve Hizb-ün Nurîyi ve kalemiyle kazandığı fevkalâde uhrevî şeref ve fazilete istihkakını ve liyakatını tam göstermiş. Beni derin sevinçlerle ağlatmış...”
{El yazma Denizli Mektupları Aslı, s: 4.}
“Aziz Sıddık Kardeşlerim! şimdi zuhur namazını kıldım. Tesbihat içinde siz hatırıma geldinizki, her biriniz hem kendini hem hanesindeki akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki: Madem eski zamanlarda ahireti dünyasına tercih edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve ahiretine halisane çalışmak niyetiyle mağaralarda, çilehanelerde riyazet ile hayatlarını geçirenler bu zamanda olsaydılar, Risale-i Nur şâkirtlerinden olacaklardı. Elbette bu şerait altında bunlar, onlardan on derece daha ziyade muhtaçtır.. Ve on dereceden fazla fazilet kazanıyorlar.. Ve on derece daha rahattırlar...”
{Aynı Eser, s: 8.}
“Risale-i kaderde beyan edildiği gibi, her hadisede iki sebeb var. Biri zâhiridir ki: insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulüm ederler. Biride hakikidir ki: Kader-i ılâhî ona göre hükmeder. O aynı hadisede beşer zulmünün altında âdalet eder.
Mesela, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayete binaen kader dahi hapsine hüküm verir. Aynı zulm-ü beşerî içinde âdalet eder.
İşte bu meselemizde: Elmaslar, şişelerden.. Sıddık fedakârlar, mütereddid sebatsızlardan.. Ve halis muhlisler, benlik ve menfaatını bırakmıyanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:
Birincisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli tesanüd ve ihlâsla fevkalade hizmet-i diniyedir. Zalim beşer buna baktı.
İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanüd ile liyakat göstermediğimizdir. Kader dahî buna baktı. şimdi kader-i ılâhî ayn-ı âdalet içinde hakkımızda âyn-ı merhamettir ki; birbirine müştak
kardeşleri bir meclise getirdi. Zahmetleri ibadete ve zayiatları sadaka yapmak ve yazdıkları risalelerine her tarafta nazar-ı dikkati celbetmek
Yükleniyor...