risalenin bizden uzak bir yerde, bilmediğimiz bir adamda bulunmasıyla ve yanlış mana verilmesiyle; Bizleri bu Ramazan-ı şerifte ve otuz kırk kadar masum rençber ve esnafları, hatta âdi bir mektup ve on sene evvel bize bir dostluk münasebetiyle tevkif edip perişan etmek ve maddeten ve ma’nen onlara ve vatana ve millete lüzumsuz bir evham yüzünden binler zarar vermek, hangi adalet kanuniyledir? Adliyenin hangi madde-i kanuniyesiyledir? Ayağımızı yanlış atmamak için o kanunları bilmek taleb ediyoruz.
Evet, tevkifimizin bir sebebinin hakikatı şudur ki: Bir kısım hadislerin manası ve te’vili bilinmemesinden, “Akıl kabul etmiyor” diye inkâr edenlere karşı, avamın imanını kurtarmak fikriyle, çok zaman evvel Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye’de iken ve daha evvel aslı yazılan “Beşinci şua” farz-ı muhal olarak dünyaya ve siyasete baksa ve bu zamanda yazılsa da, madem gizlidir, neşredilmiyor ve bizde de bulunmadı ve gaybî haberleri doğrudur.. Ve şüpheleri izale eder.. Ve asayişe dokunmuyor ve mübareze etmiyor..Ve yalnız ihbar eder ve şahısları tayin etmiyor.. Ve ilmî bir hakikatı küllî bir surette beyan eder.. Elbette o küllî hakikat-i hadisiye bu zamanda dahi bir kısım şahıslara mutabık çıksa; Münakaşaya sebep olmamak için, mahrem tutulsa; adalet cihetinden hiçbir vechile suç teşkil etmez.
Bir şeyi reddetmek ayrıdır; ve ilmen kabul etmemek veya amel etmemek bütün bütün ayndır. O risale istikbalde gelecek bir rejimi ilmen kabul etmiyor diye suç olduğuna, dünyada adliyelerin böyle bir kanunu bulunmasına ihtimal veremiyoruz.
Üçüncü Sual: Bir mektubun yirmi kelimesinden, beş kelime kusurlu görülse, o beşi sansür edilir. Mütebakisine izin vermek bir düstur-u umumi iken; Eskişehir Mahkemesinin dört ay tetkikinden sonra, yüz bin kelime içinde zahir nazarda zararlı tevehhüm edilen yalnız onbeş yirmi kelimeden başka bulunmamasıyla ve şimdiye kadar yüzbinler adamın ıslâhına vesile olmasıyla; vatana ve millete bin büyük menfaatı tahakkuk eden Risale-i Nur’a küçük bir hizmet eden veya kendi imanını kurtardığı için bir risalesini yazan ve hatta onbeş sene evvel Abdullah Çavuş gibi yalnız şahsıma yemek pişirmek gibi rıza-i ilahi için hizmet eden biçareleri bu iş zamanında taht-ı tevkife almak, hükümet-i cumhuriyenin hangi prensibiyle kabil-i tevfik olabilir? Hangi kanunu müsaade etmeye imkânı var?..
Madem Cumhuriyet prensibleri hürriyet-i vicdan kanuniyle dinsizlere ilişmiyor; elbette mümkin olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etmiyen ve imanına ve ahiretine ve vatanına dahi
Evet, tevkifimizin bir sebebinin hakikatı şudur ki: Bir kısım hadislerin manası ve te’vili bilinmemesinden, “Akıl kabul etmiyor” diye inkâr edenlere karşı, avamın imanını kurtarmak fikriyle, çok zaman evvel Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye’de iken ve daha evvel aslı yazılan “Beşinci şua” farz-ı muhal olarak dünyaya ve siyasete baksa ve bu zamanda yazılsa da, madem gizlidir, neşredilmiyor ve bizde de bulunmadı ve gaybî haberleri doğrudur.. Ve şüpheleri izale eder.. Ve asayişe dokunmuyor ve mübareze etmiyor..Ve yalnız ihbar eder ve şahısları tayin etmiyor.. Ve ilmî bir hakikatı küllî bir surette beyan eder.. Elbette o küllî hakikat-i hadisiye bu zamanda dahi bir kısım şahıslara mutabık çıksa; Münakaşaya sebep olmamak için, mahrem tutulsa; adalet cihetinden hiçbir vechile suç teşkil etmez.
Bir şeyi reddetmek ayrıdır; ve ilmen kabul etmemek veya amel etmemek bütün bütün ayndır. O risale istikbalde gelecek bir rejimi ilmen kabul etmiyor diye suç olduğuna, dünyada adliyelerin böyle bir kanunu bulunmasına ihtimal veremiyoruz.
Üçüncü Sual: Bir mektubun yirmi kelimesinden, beş kelime kusurlu görülse, o beşi sansür edilir. Mütebakisine izin vermek bir düstur-u umumi iken; Eskişehir Mahkemesinin dört ay tetkikinden sonra, yüz bin kelime içinde zahir nazarda zararlı tevehhüm edilen yalnız onbeş yirmi kelimeden başka bulunmamasıyla ve şimdiye kadar yüzbinler adamın ıslâhına vesile olmasıyla; vatana ve millete bin büyük menfaatı tahakkuk eden Risale-i Nur’a küçük bir hizmet eden veya kendi imanını kurtardığı için bir risalesini yazan ve hatta onbeş sene evvel Abdullah Çavuş gibi yalnız şahsıma yemek pişirmek gibi rıza-i ilahi için hizmet eden biçareleri bu iş zamanında taht-ı tevkife almak, hükümet-i cumhuriyenin hangi prensibiyle kabil-i tevfik olabilir? Hangi kanunu müsaade etmeye imkânı var?..
Madem Cumhuriyet prensibleri hürriyet-i vicdan kanuniyle dinsizlere ilişmiyor; elbette mümkin olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etmiyen ve imanına ve ahiretine ve vatanına dahi
Yükleniyor...