Bu zamanda her mü’min için belki herkes için, küre-i arz kadar bâkî bir tarla ve o tarla baştan başa bahçeler ve kasırlarla müzeyyen ebedî bir mülk almak ve o mülkü kazanmak veya kaybetmek davası açılmış. Eğer ıngiliz, Alman kadar serveti ve kuvveti olsa ve aklı da varsa, yalnız o davayı kazanmak için bütününü sarf edecek...”

{Os. Kastamonu-1, s: 108.}



“...Risale-i Nur’un hâs talebeleri bâkî elmaslar hükmünde olan hakaik-ı imaniyenin vazifesi içinde, zalimlerin satranç oyunlarına bakmakla, vazife-i kudsiyelerine fütûr vermemek ve fikirlerini onlarla bulaştırmamak gerektir. Cenab-ı Hak bize nur ve nuranî vazifeler vermiş...”

{Aynı eser, s: 227.}



“...Sakın sakın dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin. “Elhubbufillah, velbuğzu fillah” düstur-u Rahmanî yerine, eliyazübillah, “Elhubbu fissiyaset velbuğzu lissiyaset” düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve elhannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin...”

“...Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakiki ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de, en ziyade kendini kurtaranlar Risale-i Nur’un dairesine sadakatla girenlerdir...“

{ Aynı eser, s: 238.}



“...İman hizmeti, iman hakaikı bu kâinatta her şeyin fevkindedir. Hiç bir şeye tabi’ ve alet olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalâlet ve dinini dünyaya satan ve bakî elmasları şişeye tebdil eden gâfil insanlar nazarında, o hizmet-i imaniyeyi hâriçteki kuvvetli cereyanlara tabi’ ve alet telâkkî etmek ve yüksek kıymetlerini umum nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur’ân-ı Hakim’in hizmeti bize kat’î bir surette siyaseti yasak etmiş...”

{Osmanlıca Kostamonu-1, s.278.}



“...Bugün namazda ve tesbihatında iken, manevî tarzda denildi ki: Küre-i arzda çarpışan, mücadele eden cereyanlar, her halde birisi İslâmiyete ve Kur’ân’a ve Risale-i Nura ve mesleğimize taraftar olacak. bu noktadan ona karşı merakla bakmak gerekti. Bakmamak için bir iki mektupta yazdığım sebebler çendan kalbe, akla kâfidir. Fakat meraklı ve hevesli nefse kâfi gelmiyor diye kalbime geldi.

 /  
1537
Yükleniyor...