“şeyh Cemil Efendi dedi ki: Biz Burdur’a sürgün olarak gittiğimizin ilk günlerinde ben ve Bediüzzaman ve bir kişi daha eski bir askeri kışlanın bir koğuşunda kalıyorduk. Bizim ihtiyaçlarımızı temin etmek için vicdanlı ve müslüman bir bekçi sabah-akşam yanımıza uğrar, çarşıdan bir ihtiyacımız varsa, alır getirirdi. Bu bekçi, aynı zamanda Burdur Emniyet Müdürlüğü’nde de vazifeliydi. Orada menfiler hakkında konuşulan gizli ve hususî şeyleri işittiği zaman gelip bize bildirirdi.
Bu bekçi adeti üzere yine bir gün sabahleyin bize uğradı, çarşıdan bir ekmek getirmiş gibi yaparak, elindeki somun ekmeği getirdi; yanımıza bıraktı ve hiç bir şey demeden çekip gitti. Ben öbür arkadaşımla ekmeği aldık, baktık; ekmekte yırtık bir yer var. Açtık, bir küçük kağıt çıktı. O kağıt pusulada Ankara’dan gelen şifreli bir telgrafla: “Bu gece Bediüzzaman’ı öldürüp yok edin” denilmiş. Emir, doğrudan doğruya M. Kemal’den imiş. Bekçi bunu o tarzda bize bildiriyordu.
Biz haliyle pek çok mahzun ve muzdarib olduk. İştihamız kesildi, mahvolduk. Adeta cansız kaldık. Tabii biz bu pusuladaki haberi Bediüzzaman’a bildiremedik, yalnız kendi kendimize dua ederek duruyorduk. Akşama kadar bu şekil hüzün ve üzüntüler içerisinde kaldık. Bediüzzaman ise kendi evrad ve ezkarıyla meşgul idi.
Akşam oldu, yine bizim o müslüman dost bekçimiz geldi. Elindeki bir somun ekmeği bıraktı ve gitti. Biz hemen ekmeğe baktık, yine bir pusula içine koymuş. Bu pusulayı da açtık, bu defa pusula müjde pusulası idi.. ve “Fevzi Çakmak Paşa müdahele etti de, o emri geri çevirmiş ve Ankara’ya kendisi cevap vermiş diye yazılıydı.
Bu son haber üzerine, neş’e ve surûrumuzdan adeta bayram yapmaya başladık. Bediüzzaman ise, bize baktı ve şöyle dedi: “Yahu, sizler sabahdan beri üstünüze kül yağmış gibi, çehreniz asık, yüzleriniz donuk iken, şimdide onun aksine neşe ve sürûr izhar ediyorsunuz. Bu haliniz nedir?” Biz bunun üzerine hadiseyi olduğu gibi anlattık. O ise, gülerek dedi ki: ”Bu ruhu şu bedenden ancak Allah alır. Eğer Allah müsaade etmemiş ise, onu hiçkimse alamaz. Sizin telâşınız beyhude imiş...”
Meğer o günü Maraşal Fevzi Çakmak Paşa askerî bir teftiş vesilesi ile Burdur’a gelmiş. Burdur Valisi veya Emniyet’i; “Ankara’dan gelmiş olan o zalimane emre müttali” olmuş.. Bediüzzaman’ı çok iyi tanıdığı için; Ankara’ya emrin südûr ettiği yer olan M. Kemal Paşa’ya şöyle cevap vermiş: “Bediüzzaman hakikî din âlimidir; ondan zarar gelmez.” diyerek o emri reddetmiş.
Hazret-i Üstâd da, 10. Lema’da bu hadiseyi başka bir üslûpla dile getirmiştir, ki az yukarıda kaydedildi.
Bu bekçi adeti üzere yine bir gün sabahleyin bize uğradı, çarşıdan bir ekmek getirmiş gibi yaparak, elindeki somun ekmeği getirdi; yanımıza bıraktı ve hiç bir şey demeden çekip gitti. Ben öbür arkadaşımla ekmeği aldık, baktık; ekmekte yırtık bir yer var. Açtık, bir küçük kağıt çıktı. O kağıt pusulada Ankara’dan gelen şifreli bir telgrafla: “Bu gece Bediüzzaman’ı öldürüp yok edin” denilmiş. Emir, doğrudan doğruya M. Kemal’den imiş. Bekçi bunu o tarzda bize bildiriyordu.
Biz haliyle pek çok mahzun ve muzdarib olduk. İştihamız kesildi, mahvolduk. Adeta cansız kaldık. Tabii biz bu pusuladaki haberi Bediüzzaman’a bildiremedik, yalnız kendi kendimize dua ederek duruyorduk. Akşama kadar bu şekil hüzün ve üzüntüler içerisinde kaldık. Bediüzzaman ise kendi evrad ve ezkarıyla meşgul idi.
Akşam oldu, yine bizim o müslüman dost bekçimiz geldi. Elindeki bir somun ekmeği bıraktı ve gitti. Biz hemen ekmeğe baktık, yine bir pusula içine koymuş. Bu pusulayı da açtık, bu defa pusula müjde pusulası idi.. ve “Fevzi Çakmak Paşa müdahele etti de, o emri geri çevirmiş ve Ankara’ya kendisi cevap vermiş diye yazılıydı.
Bu son haber üzerine, neş’e ve surûrumuzdan adeta bayram yapmaya başladık. Bediüzzaman ise, bize baktı ve şöyle dedi: “Yahu, sizler sabahdan beri üstünüze kül yağmış gibi, çehreniz asık, yüzleriniz donuk iken, şimdide onun aksine neşe ve sürûr izhar ediyorsunuz. Bu haliniz nedir?” Biz bunun üzerine hadiseyi olduğu gibi anlattık. O ise, gülerek dedi ki: ”Bu ruhu şu bedenden ancak Allah alır. Eğer Allah müsaade etmemiş ise, onu hiçkimse alamaz. Sizin telâşınız beyhude imiş...”
Meğer o günü Maraşal Fevzi Çakmak Paşa askerî bir teftiş vesilesi ile Burdur’a gelmiş. Burdur Valisi veya Emniyet’i; “Ankara’dan gelmiş olan o zalimane emre müttali” olmuş.. Bediüzzaman’ı çok iyi tanıdığı için; Ankara’ya emrin südûr ettiği yer olan M. Kemal Paşa’ya şöyle cevap vermiş: “Bediüzzaman hakikî din âlimidir; ondan zarar gelmez.” diyerek o emri reddetmiş.
Hazret-i Üstâd da, 10. Lema’da bu hadiseyi başka bir üslûpla dile getirmiştir, ki az yukarıda kaydedildi.
Yükleniyor...