Biz ise, tek kelime konuşmadan mahcubiyet içinde oradan ayrıldık. Ondan sonra itirazcı arkadaşım Naci Erdönmez, bir daha Bediüzzaman Hazretleri aleyhinde tek kelime konuşmadı...”(99)

Daha sonraları, 1952’de Üstâd Hazretleri İstanbul’a geldiğinde, Eski Alay Müftüsü Naci Erdönmez’in gelip Üstâd’la görüştüğünü ve dervişlerin rabıtası hakkında sorduğu bir sualine Üstâd: “Yirmibeş sene evvel beni bu mevzuda dinlemiştin. şimdi yine aynı fikirdeyim.” diye eskiden şehremin’deki Kiramî Dergâhı’nda şeyh Esad Efendi ile bu mevzuda sohbeti bana hatırlattı, diye Şahiner, bizzat Naci Erdönmez’den duymuştur. (Bak: Son şahitler-2, s: 71)

15- 1943 yılında Hz. Üstâd’la beraber Denizli hapsine giren İnebolulu Ömer Lütfü Gedikoğlu anlatmış:

“Üstâd’ı ilk defa(1918-1922) Sirkeci’de İstanbul (Garnizon) kumandanı Salih Paşa ile giderken görmüştüm. Üstâd paşadan az önde gidiyordu. Paşa kendisini az geriden takip ediyordu. Üstâd’ın belinde kama, sırtında cepken, ayağında çizmeler vardı. (Son şahitler-4, s: 216)

Kaydedilen şu tarihî ve kıymetli hatıralardan başka bir de Bediüzzaman’ın; mütareke yıllarında kurulan Müderrisler Cemiyeti’ne de girdiğini..(*) Ve Bediüzzaman’ın Cenab şehabeddin’in Peyam-ı Sabah gazetesinde yazdığı İmkân-ı Kıyam başlıklı seri makalelerine cevablar verdiğini vesaire, Bilinmeyen Taraflarıyla... kitabında yazılmış ise de; ve Bediüzzaman’ın ona cevabları diye o zamanki eserlerinden olan Tulûat ve Lemaat’tan bölümler verilerek münasebet kurmaya çalışılmışsa da, hârici delil ve emarelerine, yahut da bunu belgeleyici vesikalarına rastlanmadığından sıhhati şüpheli görülmüştür. Ayrıca da, Bediüzzaman’dan cevablar şeklindeki içtihad mevzuunu o tarihten iki üç sene sonra Ankara’da bastırılan Habab risalesinden verilmesi de garib düşmüştür. Gerçi Bediüzzaman Hazretleri 1921’de te’lif edip tabettirdiği Lemaat eserinde de içtihad mevzuuna dair bir bahis dercetmiştir.

Lâkin Cenab şahabeddin’e cevab olduğuna ve Üstâd’ın bundan önce İstanbul’da Müderrisler Cemiyeti’ne girmiş olduğuna delil olamaz.

Ancak, Üstâd Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’da, özellikle Ankara’ya geldiği zaman, dinden tecerrüd zihniyetini taşıyan ve Garplılaşmak hevesinde bulunan ba’zı Avrupa zihniyetlileri, kendi menhus ve behresiz ve nâmerd fikirlerine bir destek bulmak amacıyla; dinde içtihad mevzuunu, yani dinin ahkâmında reform hususunu ortaya atmaları üzerine, Bediüzzaman o bahsi Ankara’da oldukça tafsilli olarak Arapça Habab risalesinde yazmış ve neşrettirmiştir.

Yükleniyor...