Sadık Bey, bu ikinci mektubunda Üstâd’ın hayatının çok mühim noktalarını soruyor. Mesela Medresetüz-Zehra’nın baş müderrisiyle mükâlemesini biz hiç bilmiyoruz, nedir?(12) Bize karanlık noktadır. Mektubtaki “Siracü’n-Nûr” ta’birleri yine Tarihçe-i Hayattır. Fakat mektup çok önemli noktaları havî olmasına rağmen, Üstâd hazretleri istenilen cevapları vermiyor. Belki de mübarek şahsiyetine taalluk eden mes’elelerin kendisi tarafından nazara verilmek istenmediğinden mi bilmiyoruz, mektuba çok kısa bir cevap veriyor ve aradığı malûmatı yine ona havâle ediyor.

Üstâd’ın cevabî mektubunun bu bölümü şöyledir: “Salisen: çok çalışkan ve kahraman kardeşimiz Sadık Bey’in çok ehemmiyetli mektubuna çok uzun bir mektubla cevap vermek lâzımdı. Fakat maatteessüf şimdilik hâlim ve vaziyetim, hususan rahatsızlığım müsaade etmiyor. Benden yardım istediği izahatı vermeye hâlim müsâid değildir. Yine ona ve Mehmed Feyzi’ye havâle ediyorum. Mümkin olduğu kadar o tarihçe-i hayatı yazarlar...”(13)

Mektubun bundan sonraki bölümü, yeni harf Emirdağ-1’de mevcut olup devamında (Üç cebbar kumandanlara karşı tavrı ve onların adeta Eski Said’den korkmaları...)’nın hikmetini beyân eder.

İşte Sadık Bey ile Hazret-i Üstâd arasında Tarihçe ile ilgili- mektuplaşma ve müzakere böylece sona eriyor. Bundan sonra Sadık Bey ve Mehmed Feyzî Efendi’nin çalışmalarını ne kadar ilerlettiklerini bilmiyoruz. Fakat Afyon hapsine pek yakın bir zamana rastlayan Üstâd’ın bir mektubunda, Ispartalılara şöyle hitap ettiğini de görüyoruz:





“Azîz kardeşlerim:

Madem Keramet-i Gavsiye’nin çoğu imzalarınızla tasdik edilmiş, elbette siz Keramet-i Gavsiye’de istediğiniz ta’dilatı yaparsınız. Kısaltabilirsiniz. Ehemmiyetsiz tahlilatı kaldırabilirsiniz. Hem Sikke-i Gaybiye’de, hem ma’nevî Tarihçe-i Hayatta -ki Sadık ve Feyzî çalışıyorlar- Nûr’un mesleğine ve izzetine yakışmayan cümleleri veya geçmiş zamana mahsus ihtiyatkârane ve müsamahakârane kelimeleri ve medar-ı i’tiraz olan zaif işaretleri tayyedip kaldırırsınız ve Sadık Bey’e de haber verirsiniz.”(14)

Yükleniyor...