Sadık Bey’in bu mektubunun 12. maddesinde -görüldüğü üzere- mektubun Hasan Feyzi Efendi’nin vefatından sonra yazılmış olduğu anlaşılmaktadır. Merhum Hasan Feyzi’nin vefatı 13 Kasım 1946’dır. Feyzi Efendinin: “Saniyen: Üstâdımızın tercüme-i halini merak edenlere deriz ki..: yazısı da, mektup tarihinden evvel yazılmış olduğunu gösterir. Bu durumda, herhalde bu yazışmalar Afyon hapsinden evvel 1946-47 seneleri içerisinde cereyan etmiştir.
Hazret-i Üstâd ise, merhum Sadık Bey’in, tarihçenin terkibi konusunda düşündüğü fikrini tasviben şöyle cevap vermiştir:
“Salisen: Kastamonıı havalisinin kahramanı ve Nûr dairesinin bahadırı kardeşimiz Sadık Bey’in şuhûr-u selâse ve leyle-i rağaibini tebrik ve bîçâre kardeşinizin ma’nevî tarihçe-i hayatını daha geniş bir tarzda bir mecmûa tarzında neşrine dair fikrini çok güzel gördük, bârekallah dedik. Zâten eskiden düşündüğümüz tarihçe-i hayat “Sirâc’ün-Nûr” nâmını aldı. Bu yeni şekildeki mecmua, Sadık’ın ve Mehmet Feyzi’nin hissesine düşüyor. O mecmûayı onlar çıkarmaya haklarıdır. Kahraman Nazif de yardım etmeli.
Fakat on iki aded parçalarda, onlar münasib görmedikleri cümleleri kaldırmasına onlara izin veriyorum ve ıslahını da onlara havale ediyorum. Hususan eski Divan-ı Harb-i Örfî’deki müdafaatın, Risale-i Nûr mesleğine uymayan bazı cümleleri tayyedilsin.. Ve Eskişehir müdafaatında da kardeşlerimizin hatırı için pek yumuşak ve müsamahakârane ta’birat, ta’dil veya tayyedilsin.. Ve denizli müdafaatındaki tekerrür eden cümleler ihtisar edilsin. Hem taksim’ül-a’mâl sûretinde Sadık ve Fevzi’ye yardım için, bazı has kardeşlerimiz o on iki parçadan bir parçayı bulsun, yazsın, onlara versin.. Ve daha yağlı kâğıda yazılmadan ben de bir defa görsem münasiptir. Size havale ediyorum. Siz daha iyi bilirsiniz...” (10)
Dikkat edilirse, Hazret-i Üstâd, şu cevabında, ilk başlarda tarihçe için “Ma’nevi Tarihçe-i Hayat” veya “Sirac’ün-Nûr” diye isimlendirmişken, Sirac’ün-Nûr mecmûası çıkınca, artık o isim onda kaldı. Ayrıca talebelerine geniş tasarruf izni vermektedir ki, talebelerine karşı kemal-i itimadını gösteriyor. Zâten onun bütün talebeleri i’timada şayân insanlardır.
Merhum Sadık Bey, Üstâd’ın bu cevabından sonra, Üstâd’ına ikinci bir talebname gönderiyor. Bir kısmı şöyledir: “... Üstâdımız Efendimizin emirleri mucibince, Kastamonu’ya giderek Mehmed Feyzi Efendi kardeşimizle bil-istişare, İnebolu’da Nazif Efendi ve sair kardeşlerimizin çalışmakta oldukları
Hazret-i Üstâd ise, merhum Sadık Bey’in, tarihçenin terkibi konusunda düşündüğü fikrini tasviben şöyle cevap vermiştir:
“Salisen: Kastamonıı havalisinin kahramanı ve Nûr dairesinin bahadırı kardeşimiz Sadık Bey’in şuhûr-u selâse ve leyle-i rağaibini tebrik ve bîçâre kardeşinizin ma’nevî tarihçe-i hayatını daha geniş bir tarzda bir mecmûa tarzında neşrine dair fikrini çok güzel gördük, bârekallah dedik. Zâten eskiden düşündüğümüz tarihçe-i hayat “Sirâc’ün-Nûr” nâmını aldı. Bu yeni şekildeki mecmua, Sadık’ın ve Mehmet Feyzi’nin hissesine düşüyor. O mecmûayı onlar çıkarmaya haklarıdır. Kahraman Nazif de yardım etmeli.
Fakat on iki aded parçalarda, onlar münasib görmedikleri cümleleri kaldırmasına onlara izin veriyorum ve ıslahını da onlara havale ediyorum. Hususan eski Divan-ı Harb-i Örfî’deki müdafaatın, Risale-i Nûr mesleğine uymayan bazı cümleleri tayyedilsin.. Ve Eskişehir müdafaatında da kardeşlerimizin hatırı için pek yumuşak ve müsamahakârane ta’birat, ta’dil veya tayyedilsin.. Ve denizli müdafaatındaki tekerrür eden cümleler ihtisar edilsin. Hem taksim’ül-a’mâl sûretinde Sadık ve Fevzi’ye yardım için, bazı has kardeşlerimiz o on iki parçadan bir parçayı bulsun, yazsın, onlara versin.. Ve daha yağlı kâğıda yazılmadan ben de bir defa görsem münasiptir. Size havale ediyorum. Siz daha iyi bilirsiniz...” (10)
Dikkat edilirse, Hazret-i Üstâd, şu cevabında, ilk başlarda tarihçe için “Ma’nevi Tarihçe-i Hayat” veya “Sirac’ün-Nûr” diye isimlendirmişken, Sirac’ün-Nûr mecmûası çıkınca, artık o isim onda kaldı. Ayrıca talebelerine geniş tasarruf izni vermektedir ki, talebelerine karşı kemal-i itimadını gösteriyor. Zâten onun bütün talebeleri i’timada şayân insanlardır.
Merhum Sadık Bey, Üstâd’ın bu cevabından sonra, Üstâd’ına ikinci bir talebname gönderiyor. Bir kısmı şöyledir: “... Üstâdımız Efendimizin emirleri mucibince, Kastamonu’ya giderek Mehmed Feyzi Efendi kardeşimizle bil-istişare, İnebolu’da Nazif Efendi ve sair kardeşlerimizin çalışmakta oldukları
Yükleniyor...