Mustafa Paşa’nın ölümü ile ilgili bir rivayet:
Mardin-Midyat kazasının “Halilan” köyünün ahalisinden olup, hâlen aynı kazanın Kavus köyünde imamlık yapmakta olan müdekkik bir âlim Molla Ahmed Efendi anlattı:
“Ben Miran aşiretinin “Davudan” kabilesi içine gitmiştim. O kabilenin birçok yaşlı adamlarından mesela, H. Ali Süleymanoğlu’ndan bizzât işittim, demişlerdi ki: Mustafa Paşa’nın şeker Ağa ile barışmasından sonra, Molla Said-i Meşhur ona hiddet edip beddua etmiş. Mustafa Paşa her ne kadar “Seyda ben senin emrinden çıkmam” şeklinde tarziye vermişse de; Molla Said hiddetini geri almamış ve ona: “Sâlimen Cezire’ye ulaşamazsın” demiş. Bu bedduadan sonra, hakikaten Mustafa Paşa, aşiretiyle birlikte, Cezire’ye doğru dönüş yapıp gelirken, Kürtçe “Deştahingiley” diğer bir rivayette “Deştadergüley” denilen, mevkiden geçip gelirken, başka bir rivayette Baney-haney mevkiine geldiğinde, büyük çadırını kurmuş, birçok aşiret ağalarıyla birlikte ve onların ortasında oturmuşken, birden bir silah sesi ve Mustafa Paşa’nın kafasını delip geçen kurşun ile, Paşa’nın cenazesinin yere serilmesi bir olur.
Diğer bir rivayette, Mustafa Paşa, henüz Cezire’ye ulaşmadan “Deştadergüley” boğazından geçerlerken, bu hadisenin vuku’ bulduğu söylenmektedir.
Bu kurşunun nereden geldiği, kimin attığı bugüne kadar hâlâ belli değildir.
Hatta bu acîb hadise, o zaman aşair içinde şiirlerle dillerinde destan olmuştur. şimdi bile aynı destanı söyleyenler vardır.
Cezire çocuklarının arasında da, Kürtçe şöyle bir şiir şeklinde söyleşip oynarlarmış:
“Hele kâni, lı baney haney. Diyavî ganey, kes nizanî”
Bu türkünün Türkçe mânâsı:
Hani nerede? Baney haneyde
Onun annesini... şöyle, şöyle...fakat kimse bilmiyor.
Bu acîb ölüm hadisesini; bir kısım halk, Paşa’nın eziyet ettiği şeyh Hasan Basretî’nin kerametlerine hamletmişlerse de, herhalde Bediüzzaman’ın ona olan bedduasından haberleri yokmuş..”
Mardin-Midyat kazasının “Halilan” köyünün ahalisinden olup, hâlen aynı kazanın Kavus köyünde imamlık yapmakta olan müdekkik bir âlim Molla Ahmed Efendi anlattı:
“Ben Miran aşiretinin “Davudan” kabilesi içine gitmiştim. O kabilenin birçok yaşlı adamlarından mesela, H. Ali Süleymanoğlu’ndan bizzât işittim, demişlerdi ki: Mustafa Paşa’nın şeker Ağa ile barışmasından sonra, Molla Said-i Meşhur ona hiddet edip beddua etmiş. Mustafa Paşa her ne kadar “Seyda ben senin emrinden çıkmam” şeklinde tarziye vermişse de; Molla Said hiddetini geri almamış ve ona: “Sâlimen Cezire’ye ulaşamazsın” demiş. Bu bedduadan sonra, hakikaten Mustafa Paşa, aşiretiyle birlikte, Cezire’ye doğru dönüş yapıp gelirken, Kürtçe “Deştahingiley” diğer bir rivayette “Deştadergüley” denilen, mevkiden geçip gelirken, başka bir rivayette Baney-haney mevkiine geldiğinde, büyük çadırını kurmuş, birçok aşiret ağalarıyla birlikte ve onların ortasında oturmuşken, birden bir silah sesi ve Mustafa Paşa’nın kafasını delip geçen kurşun ile, Paşa’nın cenazesinin yere serilmesi bir olur.
Diğer bir rivayette, Mustafa Paşa, henüz Cezire’ye ulaşmadan “Deştadergüley” boğazından geçerlerken, bu hadisenin vuku’ bulduğu söylenmektedir.
Bu kurşunun nereden geldiği, kimin attığı bugüne kadar hâlâ belli değildir.
Hatta bu acîb hadise, o zaman aşair içinde şiirlerle dillerinde destan olmuştur. şimdi bile aynı destanı söyleyenler vardır.
Cezire çocuklarının arasında da, Kürtçe şöyle bir şiir şeklinde söyleşip oynarlarmış:
“Hele kâni, lı baney haney. Diyavî ganey, kes nizanî”
Bu türkünün Türkçe mânâsı:
Hani nerede? Baney haneyde
Onun annesini... şöyle, şöyle...fakat kimse bilmiyor.
Bu acîb ölüm hadisesini; bir kısım halk, Paşa’nın eziyet ettiği şeyh Hasan Basretî’nin kerametlerine hamletmişlerse de, herhalde Bediüzzaman’ın ona olan bedduasından haberleri yokmuş..”
Yükleniyor...