Evet, meselâ Kur’an

وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا

der. Yani: Cenab-ı Kadir-i Zülcelal, güneşi bir lâmba yapmış. İşte bak Kur’an, nasıl bu hüküm ile senin fehmine cilve-i esmanın silsilesine karşı bir pencere açıyor. Yani, o hükmün manası şöyle oluyor ki: “Ey insan! Güneş bu azametiyle beraber size müsahhar olmuş; ve dünya hanenize bir nur, bir lâmba olmuş; Hem sizi rızıklandıranın emriyle yemeklerinizi pişiren bir aşçı olmuştur. Şu halde, sizin azîm-ül kadr öyle bir Malik-i Rahiminiz vardır ki; şu azîm güneşler, ancak onun birer lâmbasıdırlar ki, onun pek çok baki menzilleri arasında, burada kendi misafirlerine muvakkat bir han suretinde hazırladığı şu dünyada, bu koca güneşe bir sirac ve mumdarlık vazifesini gördürüyor.” Ve hakeza kıyas et!..

Amma hikmet-i felsefiye ise, güneş hakkında bakınız diyor ki: “Güneş bir kitle-i azîme-i mayia-yı nâriye olup, kendi kendine hareket etmektedir. Ondan sıçrayıp fırlamış olan arzımız ve diğer seyyareler güneşin manzumesi olup, bir cazibe ile onunla bağlanarak kendi medarlarında cereyan etmektedirler.” Şimdi iyi bak! Felsefenin sana vermiş olduğu bu bilgi, sağır bir dehşet ve korkunç bir azamet ve kör bir hikmetten gelen bir hayretten başka ilmî bir kemal veriyor mu? Hâyır!..

***


اِعْلَمْ

Bil ey birader! Senin, Hak Sübhanehu ve Teala’dan bir hak taleb etmeye hakkın yoktur. Belki senin üzerine her zaman haktır ki, daima ona şükür ve hamdedesin. Zira

لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ

Yani: Mülk umumen onun olduğu gibi, hamd dahi yalnız ona mahsustur.

Ya Allah, Ya Rahman, Ya Rahim, Ya Kerim! Benim şu kitabımı, mevtimden sonra şu gelecek şehadetlerin tekrarında tâ kıyamete kadar bedelime bir vekil yap!

اَللّٰهُمَّ يَا رَبَّ مُحَمَّدٍ الْمُخْتَارِ يَا رَبَّ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ يَا رَبَّ النَّبِيِّينَ وَالْاَخْيَارِ

Yükleniyor...