مَرَايَا تَمَوُّجَاةِ الْهَوَاءِ عِنْدَ قِرَاءَةِ كُلِّ كَلِمَةٍ
مِنَ الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ قَارِيٍء مِنْ حِينِ النُّزُولِ اِلَي يَوْمِ النُّشُورِ
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Esbab-ı zâhiriye eliyle gelen nimetleri, o esbab hesabına almamak gerektir. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi değilse, -meselâ hayvan ve ağaç gibi- doğrudan doğruya o nimeti Cenab-ı Hakk hesabına verir. Madem o, lisan-ı hal ile “Bismillah” der, sana verir. Sen de Allah hesabına “Bismillah” de, al. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi ise; o “Bismillah” demeli, sonra ondan al, yoksa alma. Çünki
وَلَا تَاْكُلُو مِمَّ
لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ
âyetinin mana-yı sarihinden başka bir mana-yı işarîsi şudur ki: “Mün’im-i Hakikî’yi hatıra getirmeyen ve onun namıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz!” demektir. O halde, hem veren “Bismillah” demeli, hem alan “Bismillah” demeli. Eğer o “Bismillah” demiyor, fakat sen de almaya muhtaçsan; sen “Bismillah” de, onun başı üstünde ona ve sana in’am eden rahmet-i İlahiyenin elini gör, şükür ile öp, ondan al. Yani nimetten in’ama bak, in’amdan Mün’im-i Hakikî’yi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zâhirî vasıtaya istersen dua et. Çünki o nimet onun eliyle size gönderildi.
Esbab-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki, “iktiran” tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir. Hem bir şeyin ademi, bir nimetin madum olmasına illet olduğundan, tevehhüm eder ki: O şeyin vücudu dahi, o nimetin vücuduna illettir; şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünki bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddematına ve şeraitine terettüb eder. Halbuki o nimetin ademi, birtek şartın ademiyle oluyor.
مِنَ الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ قَارِيٍء مِنْ حِينِ النُّزُولِ اِلَي يَوْمِ النُّشُورِ
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Esbab-ı zâhiriye eliyle gelen nimetleri, o esbab hesabına almamak gerektir. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi değilse, -meselâ hayvan ve ağaç gibi- doğrudan doğruya o nimeti Cenab-ı Hakk hesabına verir. Madem o, lisan-ı hal ile “Bismillah” der, sana verir. Sen de Allah hesabına “Bismillah” de, al. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi ise; o “Bismillah” demeli, sonra ondan al, yoksa alma. Çünki
وَلَا تَاْكُلُو مِمَّ
لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ
âyetinin mana-yı sarihinden başka bir mana-yı işarîsi şudur ki: “Mün’im-i Hakikî’yi hatıra getirmeyen ve onun namıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz!” demektir. O halde, hem veren “Bismillah” demeli, hem alan “Bismillah” demeli. Eğer o “Bismillah” demiyor, fakat sen de almaya muhtaçsan; sen “Bismillah” de, onun başı üstünde ona ve sana in’am eden rahmet-i İlahiyenin elini gör, şükür ile öp, ondan al. Yani nimetten in’ama bak, in’amdan Mün’im-i Hakikî’yi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zâhirî vasıtaya istersen dua et. Çünki o nimet onun eliyle size gönderildi.
Esbab-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki, “iktiran” tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir. Hem bir şeyin ademi, bir nimetin madum olmasına illet olduğundan, tevehhüm eder ki: O şeyin vücudu dahi, o nimetin vücuduna illettir; şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünki bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddematına ve şeraitine terettüb eder. Halbuki o nimetin ademi, birtek şartın ademiyle oluyor.
Yükleniyor...