İkinci Nokta: Mevlâna Celaleddin (R.A.), İmam-ı Rabbanî (R.A.) ve İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve ruhunun yaralarını tedavi ve nefsin evhamından kurtulmasını te’mine çalışıp, lillahilhamd Eski Said Yeni Said’e inkılâb etmiş. Aslı Fârisî sonra Türkçe olan Mesnevî-i Şerif gibi, o da Arapça bir nevi Mesnevî hükmünde Lâsiyyemalar, Yirmiikinci Söz’ün Arapçası, Lem’alar, Katre, Habab, Habbe, Zehre, Zerre, Şemme, Şu’le gibi dersleri ve Türkçe de o vakit Nokta ve Lemaat’ı gayet kısa bir surette yazmış; fırsat buldukça da tab’etmiş. Yarım asra yakın o mesleği Risale-i Nur suretinde, fakat dâhilî nefis ve şeytanla mücadeleye bedel, hariçte muhtaç mütehayyirlere ve dalâlette giden ehl-i felsefeye karşı Risale-i Nur, geniş ve küllî Mesnevîler hükmüne geçti.

Üçüncü Nokta: Bu iki Said’in münazarasıyla, nefis ve şeytanın tam mağlub edilmesi ve susturulması gibi, Risale-i Nur dahi yaralanmış talib-i hakikatı kısa bir zamanda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalâleti de tam ilzam ve iskât ediyor. Demek bu Arabî Mesnevî mecmuası, Risale-i Nur’un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Ve bu mecmuanın yalnız dâhilî nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehatından tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhudat hükmünde ve ilmelyakîn ise, aynelyakîn derecesinde bir itminan, bir kanaat veriyor.

Dördüncü Nokta: Eski Said ilm-i hikmet ve ilm-i hakikatin çok derin mes’eleleriyle meşgul olması ve büyük ülemalarla derin meselelerde münazarası ve medresenin yüksek derslerini gören eski talebelerinin fehimlerinin derecesine göre yazması ve Eski Said’in de terakkiyat-ı fikriye ve kalbiyesinde, yalnız kendisi anlayacak bir surette, gayet kısa cümlelerle ve gayet muhtasar bir ifade ile uzun hakikatlerine kısa kelimelerle işaretler nev’inden o mecmuayı yazdığı için, bir kısmını en müdakkik âlimler de zorla anlayabilir. Eğer tam izah edilse idi, Risale-i Nur’un mühim bir vazifesini görecekti. Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dâhilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî, hem ekser cihetinde turuk-u cehriye gibi afakî ve haricî daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Âdeta Hz. Musa’nın (Aleyhisselâm) asâsı gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış… Hem Risale-i Nur, hükema ve ülemanın mesleğinde gitmeyip, Kur’an’ın bir i’caz-ı

Yükleniyor...