Birinci ve ilk zehir hadisesi,1945 yılının başlarında ve kış içinde vaki’ olmuştur. Bu ilk zehirlenme hadisesi için Hazret-i Üstâd “Dokuzuncu Zehirlenme” diye kaydeder. Bundan önceki su-i kastlı zehirlerin birincisi:1922-1923 yıllarında Ankara’da Meclis’te şırınga ile...

İkincisi: 1935’de Eskişehir hapsinde.

3. ve beşincileri de: 1936-1943 araları Kastamonu’da...

6. ve sekizincisi ise:1943-1944 Denizli hapishanesinde vuku’ bulduğu anlaşılmaktadır

Emirdağı’ndaki bu üç defa zehirlenmelerin her defasında Hazret-i Üstâd hal ve durumunu talebelerine mektuplarla bildirmiştir.

Birinci ve ilk zehir hadisesi: Kaymakam Abdülkadir Uraz’ın henüz Emirdağı’na gelmediği sıralarda, hem de Ramazan ayı içinde olmuştur.

Hazret-i Üstâd bu birinci zehirlenme hadisesi hakkında şu mektubu yazmıştır:

“Aziz Sıddık kardeşlerim! Evvela sizin birer birer Ramazanınızı ve leyle-i kadrinizi ve bayramızını tebrik ediyorum.

Saniyen: Gerçi çok sıkıcı ve kederli bir memlekete gönderildim. Fakat size ve mübarek Isparta’ya bir derece yakın bulunduğamdan çok memnunum, şükrederim.

Salisen: Size meyvenin Onuncu meselesini gönderdim. Bir iki gün zehirli ve şiddetli bir hastalık içinde yazıldığından muğlak ve gayet muhtasar düşmüş; pek anlaşılmaz. Fakat ehemmiyetlidir. Hem bu mektubun arkasındaki fıkralar büyük makamlarda medar-ı nazar olmasından size gösterildi.

Kardeşlerim, bu Ramazan-ı şerifte

{Emirdağ hayatının başında Üstâd’ın başka bir mektubu için “Emirdağ’ı ilk mektubu” diye kaydetmiş isek de, fakat buradaki mektubun muhtevası, bunun ilk mektub olduğu anlaşılıyor. Çünkü, onuncu meseleden ve Ramazandan bahsediyor. O ise 1944’ Ramazanı Eylül ayında olduğuna göre, bu mektub Emirdağ’ının ilk mektubudur denilebilir.A.B.}



şiddetli hastalığımdan vesile-i necatım sizin dualarınız olduğuna kanaât ettim.Çünki birden bire bir şifa ile leyle-i kadre çalışabildim...

Said-i Nursi”

{EI yazma Emirdağ aslı, s: 6.}



Vasiyetnâme ve Mersiyeler

Birinci zehir hadisesinden sonra, Hazret-i Üstâd tam şifa bulmakla birlikte, zaafiyyet, ihtiyarlık ve sıkıntılardan ölümü çok yakın hissederek, birinci vasiyetnamesini yazdı. Üstâd’ın bu vasiyetnamesi üzerine Nur talebeleri çok telâş ettiler, ağladılar ve bir çok zatlar da mersiyeler, şiir ve kasideler yazdılar.

Ezcümle: başta Hasan Feyzi Efendi, Halil ıbrahim, Zekaî vesariler... Lahikaya girip neşredilen birçok mersiyeden nümune olarak sadece adları yazılan üç zatın yazı ve şiirlerinden birer parça alıyoruz:

1- Hasan Feyzi merhumun mersiyesinden:

“Anam, babam ve tatlı canım sana feda olsun Üstadım! bir kaç gündür acılarımıza zehirler katan ve ciğerlerimize şişler ve hançerler saplıyan ve gözyaşlarımızı kızıl ırmaklara çeviren, acı ve kara haberler almaktayız. Işığında derdimize devalar aradığımız o mübarek ay, âkibet husufa mı uğruyor...

Nuruyla bu güzel vatanı aydınlatan ve parlatan Üstâd’ımız bir daha dönmemek ve bizlere görünmemek üzere akibet göç mü ediyor... Vâhalilah!..

Neşir ve tamim buyurduğunuz vasiyetname, bizler için böyle bir kara haberi bildiren bir ye’is ve matem işareti midir? Yoksa yıllardan beri ruy-i zeminde ağlayıp inliyen kimsesiz Müslümanların büsbütün kurtuluşu beşareti midir?. Bize bir haber sal, sal ki; Eğer böyle bir beşaret ise, senelerden


Yükleniyor...