Naşirin bir i’tizarı



Merhum Molla Abdülmecid Efendi’nin Kızıl Îcaz Kitabı içerisinden umuma faydalı olacak çok mühim yerleri alarak tercüme ettiği şu risalecik, benim gözüme çok kıymettar görünüyordu. Müstakillen neşrini düşünüyordum. Fakat küçüktür, azdır, hem kitabın tamamı değil. Hayli zamandır yanımda bekliyordu. Mesnevî’nin tercüme ve tashihini bitirdiğim bu günlerde hatırıma geldi ki; acaba Mesnevî’nin en âhirine bir nevi zeyl gibi ilhak ederek neşretsem bir be’si var mı ki? diye düşündüm. Getirip dikkatle bir mütalaa ettim. Mesnevî ile münasebetini düşündüm. Mesnevî’nin bazı mevzularıyla aşağı yukarı aynı mealdedir gördüm.

Merhum Üstadımızın da Kastamonu Lahikası’nda Mehmed Feyzi Ağabey’e onu ders verdiğini ve Feyzi’nin bir zaman o dersini Türkçe olarak kaleme alacağını veya almasını arzu ettiğini düşündüm. Şu halde madem Abdülmecid Efendi Ağabeyimiz, Hazret-i Üstad’ın vefatından sonra emek verip onu tercüme etmiş.. ve madem çok müştak talebeler, Kızıl Îcaz’ın mahiyetini bilmeyi çok merak etmektedirler. Öyle ise onu Mesnevî’nin âhirinde neşretmekte her halde bir beis olmaz inşâallah dedim. Belki de bununla merhum Molla Abdülmecid’in ruhu şâd olur.

Latif bir tevafuk: “Arabî Kızıl Îcaz’dan bazı parçalar” adlı bu risaleyi buraya dercettikten hayli zaman sonra, merhum Molla Abdülmecid Efendi’nin “Fuadiye” ismindeki eseri elime geçti. Bu kitabı çok duyardım, fakat muhtevasından malûmatım yoktu. Açtım, okumaya başladım. Baş taraflarında şu ibareyi gördüm:

“Şu risale, Nurlar’dan doğma olduğu gibi, onlara da lâhika olması lâzımdır. Zaten büyük Üstad’ın bu hususta bir va’dleri de sebkat etmiştir. Mesnevî’nin üçüncü cüz’üyle Üstad’a gönderdim. Münasib görüldüğü takdirde, Mesnevî’ye bir lâhika suretiyle kabul ve beraberce teksirini lütuf buyurulmasını, Nurlar’a pek müştak olan “Fuad” namına istirham eylerim.”

“Fuadiye” risalesinin muhtevası âlem-i berzah, âlem-i ervah ve âlem-i âhiretin bazı ahval ve delâilinden bahistir. Emirdağ-I’de Üstad bu risalenin bir nebze mahiyetinden bahseder. Ve bazı yerleri için, Nurların mesleğine uymadığını yazar. Anlaşılan Molla Abdülmecid Efendi’nin o arzusu, risalenin içindeki bazı noktalarından dolayı Mesnevî’ye bir lâhika olması cây-i kabul görülmemiştir. Fakat bir tevafuk eseri olarak bu fakir, Molla Abdülmecid’in öyle bir arzu ve temennisinden haberim yokken; bu “Kızıl Îcaz” risalesinin sonunda bulunan bazı şiirlerle beraber -ki değişik bazı tabirlerle, genç yaşında vefat eden oğlu Fuad’a da hitaben yazmıştır- Mesnevî’ye bir lâhika olmasıyla, Molla Abdülmecid Efendi’nin o istirhamının bu şekilde kabul olduğunu temenni ediyorum. İnşâallah.

Abdülkadir Badıllı







____________________________________

Yükleniyor...