{(Haşiye): Burada şunu ilâveten beyan etmek îcab eder ki: Said Nursî'nin hayatının son otuz-kırk senesinde, Din-i İslâma ve Kur'ana hizmet cihetinde fevkalâde bir rahmet ve inayetle Risale-i Nur ihsan edildiğinden ve âlemşümul bir manevî cihad-ı diniye ve hizmet-i Kur'aniyede bulunduğundan anlaşılmış ve sonra kendileri de bir manevî ihtarla kaleme almışlardır ki, onun hayatı bir intizam dairesinde geçiyordu. Yani, ileride mühim bir hizmet-i Kur'aniyede bulunacağı için, Cenab-ı Hak o hizmet-i Kur'aniyeye zemin hazırlamak hikmetiyle, Said'i fevkalhad şartlar içerisinde ve fevkalâde inayet altında hârika bir zekâ ve dehâ ile mücehhez olarak istihdam ve istimal ediyordu. Onun için, tarihçe-i hayatın başında beyan edildiği vecihle, onun hayat ve ahvaline bu nokta-i nazarla bakmak lâzımdır. Ve hattâ kendisi hürriyetten evvel birçok talebelerine, dostlarına: -Bir nur görüyorum, istikbale büyük ümidlerle bakıyorum diye, ehemmiyetli bir Kur'an hizmetinin vuku'bulacağını haber veriyordu. Bir hiss-i kabl-el vuku' ile Risale-i Nur'un şimdiki manevî hizmet-i Kur'aniye ve imaniyesini, o zamanları siyaset âleminde olacak zannedip, bütün kuvvetiyle İstanbul'da siyaseti dine, Kur'ana âlet ederek çalışıyordu.}

İstanbul'da grup grup gelen ülemanın suallerini cevablandırıyordu. Genç yaşında böyle bilâ-istisna bütün suallere cevab vermesi ve gayet mukni' ve belig ifade ve hârika hal ve tavırlarıyla, ehl-i ilmi hayranlıkla takdire sevkediyordu. Ve "Bedîüzzaman" ünvanına bihakkın lâyık görüyorlar ve bu fevkalâde zâtı, bir "nadire-i hilkat" olarak tavsif ediyorlardı.

Hattâ bu zamanlarda Mısır Câmi-ül Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahit Efendi İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde; Kürdistan'ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek İstanbul'da bulunan Bedîüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İstanbul üleması, Şeyh Bahit'ten bu genç hocanın ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahit de bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar. Ve bir namaz vakti Ayasofya Câmiinden çıkıp çayhaneye oturulduğunda bunu fırsat telakki eden Şeyh Bahit Efendi, yanında ülema hazır bulunduğu halde Bedîüzzaman'a hitaben:

مَا تَقُولُ فِى حَقِّ الْاَوْرُوبَائِيَّةِ وَ الْعُثْمَانِيَّةِ

Yani: "Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?" der.


Yükleniyor...