hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî ile bin üçyüz yirmidokuz (1329) veya sekiz (1328) eder. Demek

مَنْ

külliyetinde ve

فَهُوَ

işaretinde dâhil ve medar-ı nazar bir ferdi, inşirah-ı sadr nuruyla başka bir halete girip, eski sıkıntıdan kurtulup, nuranî bir mesleğe giren bir şahıs, eski ve yeni harb-i umumînin gelmeye hazırlanmaları olan o dehşetli tarihe ve o ferdin vaziyetine remzen bakar.

فَهُوَعَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

deki

نُورٍ مِنْ رَبِّه۪

kelimesi, Risale-i Nur ismine ve manasına hem cifri, hem sureti, hem manası tevafuk ettiği gibi;

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِْ۫لاِسْلَامِ فَهُوَ

cümlesinin de makam-ı cifrîsi gösterdiği tarihte Risale-i Nur tercümanı olan Üstadımın

{(Haşiye): Bu şerh-i sadrla münasebetdar bir tevafuktur. Üstadımdan anladım; yirmibeş senedir daima ve en mühim duası

اَللّٰهُمَّ اشْرَحْ صَدْر۪ى لِْ۫لا۪يمَانِ وَ اْلاِسْلَامِ

münacatı olmuş.}


-tahkikatımla- aynen vaziyetine tevafuk ediyor.

Çünki o zamanda harb-i umumînin mebde'lerinde, Üstadım eski âdetini ve sair ulûm-u felsefeyi ve ulûm-u âliye (

آليه

) ve âliyeyi(

عاليه

) bırakıp, tam bir inşirah-ı sadrla Risale-i Nur'un fatihası ve birinci mertebesi olan İşarat-ül İ'caz tefsirine başlıyor, bütün himmetini, efkârını Kur'an'a sarfetmeğe başladığına tevafuku kavî bir emaredir ki; bu asırda o küllî mana-yı işarîde medar-ı nazar bir ferdi, Risale-i Nur'un tercümanı ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden mümessilidir.

Evet madem Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan her asırda her ferde hitab eder ve bir ilm-i muhit ve bir irade-i şamile ile herşeye bakabilir; ve madem ülema-i İslâm'ın ittifakıyla, âyetlerin mana-yı sarihinden başka işarî ve remzî ve zımnî müteaddid tabakalarda manaları vardır.

Ve madem

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

gibi hitablarda her asır gibi, bu asırdaki ehl-i iman, Asr-ı Saadetteki mü'minler gibi dâhildir.

Ve madem İslâmiyet noktasında bu asır, gayet ehemmiyetli

Yükleniyor...