İşte, Kavm-i Semud'un acib ve mühim hâdisatını ve netaicini ve sû'-i akibetlerini, böyle kısa birkaç cümle ile îcaz içinde bir i'caz ile selasetli ve vuzuhlu ve fehmi ihlâl etmez bir tarzda beyan ediyor.

Hem meselâ:

وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ

İşte

اَنْ لَنْ نَقْدِرَعَلَيْهِ

cümlesinden

فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ

cümlesine kadar çok cümleler matvîdir. O mezkûr olmayan cümleler ise, fehmi ihlâl etmiyor, selasetine zarar vermiyor. Hazret-i Yunus'un kıssasında mühim esasları zikreder, mütebâkisini akla havale eder.

Hem meselâ: Sure-i Yusuf'ta

اَرْسِلُونِ

kelimesinden

يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ

ortasında yedi-sekiz cümle îcaz ile tayyedilmiş. Hiç fehmi ihlâl etmiyor, selasetine zarar vermiyor. Bu çeşit mu'cizane îcazlar Kur'anda pek çoktur, hem pek güzeldir.

Amma Sure-i Kaf'ın âyeti ise; ondaki îcaz pek acib ve mu'cizanedir. Çünki kâfirlerin pek müdhiş ve çok uzun ve bir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin dehşetli inkılabatında kâfirin başına gelecek elîm ve mühim hâdisata birer birer parmak basıyor. Şimşek gibi fikri, onlar üstünde gezdiriyor. O pek çok uzun zamanı, hazır bir sahife gibi nazara gösteriyor. Zikredilmeyen hâdisatı hayale havale edip, âlî bir selasetle beyan eder.

وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

İşte ey şeytan! Şimdi bir sözün daha varsa söyle...

Şeytan der: Bunlara karşı gelemem. Müdafaa edemem. Fakat çok ahmaklar var, beni dinliyorlar ve insan suretinde çok şeytanlar var, bana yardım ediyorlar ve feylesoflardan çok firavunlar var, enaniyetlerini okşayan mes'eleleri benden ders alıyorlar. Senin bu gibi sözlerin neşrine sed çekerler. Bunun için sana teslim-i silâh etmem!

* * *



Yükleniyor...