ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ ﴿١٥﴾
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ ﴿٢٥﴾
(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ ﴿٣٥﴾
53 - Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ ﴿٤٥﴾
54 - Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ ﴿٥٥﴾
55 - Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ ﴿٦٥﴾
56 - İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ ﴿٧٥﴾
57 - Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ ﴿٨٥﴾
58 - Attığınız o meniye ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ ﴿٩٥﴾
59 - Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ ﴿٠٦﴾
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿١٦﴾
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٢٦﴾
62 - Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ ﴿٣٦﴾
63 - Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ ﴿٤٦﴾
64 - Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ ﴿٥٦﴾
65 - Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ ﴿٦٦﴾
66 - “Muhakkak biz çok ziyandayız!”
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٧٦﴾
67 - “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!”
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ ﴿٨٦﴾
68 - İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ ﴿٩٦﴾
69 - Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ ﴿٠٧﴾
70 - Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ ﴿١٧﴾
71 - Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ ﴿٢٧﴾
72 - Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ ﴿٣٧﴾
73 - Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ ﴿٤٧﴾
74 - O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ ﴿٥٧﴾
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ ﴿٦٧﴾
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ ﴿٢٥﴾
(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ ﴿٣٥﴾
53 - Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ ﴿٤٥﴾
54 - Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ ﴿٥٥﴾
55 - Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ ﴿٦٥﴾
56 - İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ ﴿٧٥﴾
57 - Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ ﴿٨٥﴾
58 - Attığınız o meniye ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ ﴿٩٥﴾
59 - Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ ﴿٠٦﴾
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿١٦﴾
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٢٦﴾
62 - Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ ﴿٣٦﴾
63 - Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ ﴿٤٦﴾
64 - Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ ﴿٥٦﴾
65 - Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ ﴿٦٦﴾
66 - “Muhakkak biz çok ziyandayız!”
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٧٦﴾
67 - “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!”
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ ﴿٨٦﴾
68 - İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ ﴿٩٦﴾
69 - Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ ﴿٠٧﴾
70 - Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ ﴿١٧﴾
71 - Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ ﴿٢٧﴾
72 - Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ ﴿٣٧﴾
73 - Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ ﴿٤٧﴾
74 - O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ ﴿٥٧﴾
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ ﴿٦٧﴾
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
Yükleniyor...