فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓى اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓى اَنْعَمْتَ عَلَىَّ وَعَلٰى وَالِدَىَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ى بِرَحْمَتِكَ ف۪ى عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ﴿٩١﴾

19. (Süleyman) onun sözünden gülerek tebessüm etti ve: “Rabbim! Bana ve ebeveynime (ana-babama) ihsan ettiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın iyi amel etmemi bana ilham et. Ve beni rahmetinle iyi kullarının arasında (cennete) girdir.” dedi.

وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَالِىَ لَٓااَرَى الْهُدْهُدَۘ اَمْ كَانَ مِنَ الْغَٓائِب۪ينَ﴿٠٢﴾

20. Kuşları teftiş etti: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum, kayıplara mı karıştı?” dedi.

َلاُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَد۪يدًا اَوْ لاَ۬اَذْبَحَنَّهُٓ اَوْ لَيَاْتِيَنّ۪ى بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ﴿١٢﴾

21. “Ona mutlaka şiddetli bir işkence edeceğim yahut onu mutlaka boğazlayacağım, yahutta mutlaka bana (mazeretini gösteren) açık bir kanıt getirir!”

فَمَكَثَ غَيْرَ بَع۪يدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ بِنَبَاٍ يَق۪ينٍ﴿٢٢﴾

22. Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: “Senin kavramadığın bir şeyi kavradım ve sana Saba (ülkesin)den kesin bir haber getirdim!” dedi.

اِنّ۪ى وَجَدْتُ امْرَاَةً تَمْلِكُهُمْ وَاُ۫وتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظ۪يمٌ﴿٣٢﴾

23. “Gerçekten ben, onlara Kraliçelik eden bir kadın buldum. Ona her şeyden verilmiş. Onun büyük de bir tahtı var!”

وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ فَهُمْ لَايَهْتَدُونَۙ﴿٤٢﴾

24. “Onu ve kavmini Allah’tan başka güneşe secde ederlerken buldum. Şeytan ona amellerini süsleyip onları yoldan çevirmiş; artık onlar doğru yolu bulamazlar.

اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ى يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ﴿٥٢﴾

Secde Âyeti

25. “(Bunu); göklerde ve yerde gizliyi çıkaran, gizlediklerini ve açıkladıklarını bilen Allah’a secde etmemek için (yapıyorlar).

{Bu âyet-i kerîme, Kur’an-ı Kreîm’de geçen on dört secde âyetinin sekizincisidir.(MB)

“(Sual): Hüdhüdün, Cenab-ı Hakkı tavsifte

يُخْرِجُ الْخَبْاَ فِى السَّمَوَاتِ وَالْاَرْضِ

diyerek mühim makamda, mühim evsâf-ı İlâhiye içinde, nisbeten hafif bu vasfın zikrine sebep nedir?"

"Elcevap: Beliğ bir kelâmın bir meziyeti şudur ki, söyleyenin ziyade meşgul olduğu san'atını, meşgalesini ihsâs etsin. Hüdhüd-ü Süleymanî ise, suyu az olan sahrâ-yı Ceziretü'l-Arabda gizli su yerlerini ferâsetle, kerâmetvâri keşfeden bedevî arîfleri gibi, hayvan ve tuyûrun arîfi olarak ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâma küngânlık eden ve su buldurup çıkarttıran mübârek ve vazifedar bir kuş olmakla, kendi san'atının mikyasçığıyla Cenâb-ı Hakkın semâvât ve arzdaki mahfiyâtı çıkarmakla mâbûdiyetini ve mescûdiyetini ispat ettiğini, kendi san'atçığıyla bilip ifade ediyor.” (OL., Yirmi Sekiznci Lem’a, Hadîd Hk. Mektub, s.617)}


اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ﴿٦٢﴾

26. Allah O’dur ki, kendisinden başka İlah yoktur; Ulu Arş’in Rabbidir.

قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ﴿٧٢﴾

27. (Süleyman) Dedi: “Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun, bakacağız?”

اِذْهَبْ بِكِتَاب۪ى هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ﴿٨٢﴾

28. “Şu mektubumu götür; onu onlara bırak. Sonra geri çekil, bak ne cevap verecekler?”

قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَوُ۬ٔا اِنّ۪ٓى اُلْقِىَ اِلَىَّ كِتَابٌ كَر۪يمٌ﴿٩٢﴾

29. (Kraliçe Belkıs) dedi: “Ey ileri gelenler! Şüphesiz bana değerli bir mektup bırakıldı.


Yükleniyor...