فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ﴿٨٩﴾

98. Hemen Rabbini Hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَاْتِيَكَ الْيَق۪ينُ﴿٩٩﴾

99. Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

منْ سُورَةُ النَّحْلِ

16. NAHL SÛRESİ’NDEN

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ﴿١﴾

Allah’ın emri geldi; artık onu istemekte acele etmeyin. O, onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir.

يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا ٓ اَنَا۬ فَاتَّقُونِ﴿٢﴾

Kendi emrinden melekleri Ruh ile kullarından dilediğine indirir; şöyle uyarın diye: “Gerçek şu ki, benden başka İlah yok; öyleyse benden korkun.

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ﴿٣﴾

(Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.

{“Bidâyet-i hilkatte semâ ve arz şekilsiz birer küme ve menfaatsiz birer yaş hamur, veledsiz mahlukatsız toplu birer madde iken; Fâtır-ı Hakîm, onları feth ve bastedip güzel bir şekil, menfaatdar birer suret, zînetli ve kesretli mahlukata menşe’ etmiştir anlar. Vüs’at-i hikmetine karşı hayran olur. Yeni zamanın feylesofuna şu kelime şöyle ifham eder ki: Manzume-i Şemsiyeyi teşkil eden küremiz, sair seyyareler, bidayette Güneş’le mümteziç olarak açılmamış bir hamur şeklinde iken; Kadîr-i Kayyum o hamuru açıp, o seyyareleri birer birer yerlerine yerleştirerek, Güneş’i orada bırakıp, zeminimizi buraya getirerek, zemine toprak sererek, sema canibinden yağmur yağdırarak, Güneş’ten ziya serptirerek dünyayı şenlendirip bizleri içine koymuştur anlar , başını tabiat bataklığından çıkarır,

اَمَنْتُ بِاللهِ الْواحِدِالاْحَدِ

der.” (S., Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, İkinci Şua, Birinci Lem’a, s.392; ve bk. İkinci Nükte-i Belâgat, s.417)}


خَلَقَ اْلاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ﴿٤﴾

İnsanı meniden yarattı. Bir de bakarsın o, apaçık bir hasımdır.

وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَاْكُلُونَ۬﴿٥﴾

Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için ısındıracak şeyler ve faydalar vardır. Onlardan yersiniz de.

وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَ۬﴿٦﴾

Onları akşamleyin (otlaktan) getirir ve sabahleyin salıverirken, onlarda sizin için süs (bir zevk) vardır.

وَتَحْمِلُ اَثْقَالَكُمْ اِلٰى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغ۪يهِ اِلَّا بِشِقِّ الْاَنْفُسِۜ اِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ﴿٧﴾

(Bu hayvanlar) yüklerinizi, yarı canınız çıkmadan ulaşamayacağınız memlekete taşır. Şüphesiz Rabbiniz elbette çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ وَيَخْلُقُ مَالَا تَعْلَمُونَ﴿٨﴾

Atları, katırları ve merkepleri de, binmeniz ve süs için (yarattı). Daha sizin bilmediğiniz nice şeyler de yaratır.

{“Kâinat sarayında hizmet eden hayvanat, kemal-i itaatle evamir-i tekviniyeye imtisal edip, fıtratlarındaki gayeleri güzel bir vecihle ve Cenab-ı Hakk’ın namıyla izhar ederek hayatlarının vazifelerini bedî’ bir tarz ile Cenab-ı Hakk’ın kuvvetiyle işlemekle ettikleri tesbihat ve ibâdât, onların hedâya ve tahiyyatlarıdır ki; Fâtır-ı Zilcelâl ve Vâhib-i Hayat dergâhına takdim ediyorlar.” (S., Yirmi Dördüncü Söz, Dördüncü Dal, İkinci Kısım Ameleler, s.356)

“Evet, mevcudatın hiçbir cihette Vâcib-ül Vücuda karşı hakları yoktur ve hak dava edemezler; belki hakları, daima şükür ve hamd ile, verdiği vücud mertebelerinin hakkını eda etmektir. Çünki verilen bütün vücud mertebeleri vukuattır, birer illet ister. Fakat verilmeyen mertebeler imkânattır. İmkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir. Ademler ise, illet istemezler. Nihayetsize illet olamaz. Meselâ madenler diyemezler: ‘Niçin nebatî olmadık?’şekva edemezler; belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için hakları Fâtırına şükrandır. Nebatat niçin hayvan olmadım deyip şekva edemez, belki vücud ile beraber hayata mazhar olduğu için hakkı şükrandır. Hayvan ise niçin insan olmadım diye şikayet edemez, belki hayat ve vücud ile beraber kıymetdar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır, Ve hâkeza.. kıyas et. Ey insan-ı müştekî! Sen ma’dum kalmadın, vücud ni’metini giydin, hayatı tattın; câmid kalmadın, hayvan olmadın. İslâmiyet ni’metini buldun; dalâlette kalmadın, sıhhat ve selâmet ni’metini gördün; ve hâkezâ... ” (M., Yirmi Dördüncü Mektub, Birinci Makam, Birinci Remiz, s.285)}


وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟﴿٩﴾

Yolun doğrusu Allah’ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi elbette hepinizi hidayete erdirirdi.

هُوَ الَّذ۪ٓى اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ ف۪يهِ تُس۪يمُونَ﴿٠١﴾

10. (Allah) O’dur ki, gökten sizin için su indirdi. İçeceğiniz ondandır ve (hayvanları) otlatacağınız ağaç / bitki de ondandır.

{“Hem nasıl cevv-i semâdaki bulutlardan mühim hikmetler ve gayeler ve lüzumlu faideler ve semereler için tavzif edilen ve gönderilen katreler, katreler adedince yine o Sâni’-i Hakîm’in vücubunu ve vahdetini ve kemâl-i Rububiyyetini gösterir.” ( S., Otuz Üçüncü Söz, Altıncı Pencere, s.658)}


Yükleniyor...