semavî olduğuna delaletiyle, hârikulâde ve örf ve muamelât-ı zahiriye fevkinde, sırf kaderin hükmüyledir ki Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir ve mecbur olmuştur. Nefis arzusuyla değildir.

Şu kader hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-ü şer'î ve mühim bir hikmet-i âmmeyi ve şümullü bir maslahat-ı umumiyeyi tazammun eden

لِكَىْ لَا يَكُونُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ حَرَجٌ ف۪ى اَزْوَاجِ اَدْعِيَٓائِهِمْ

âyet-i kerimesinin işaretiyle: Büyüklerin küçüklere "oğlum" demeleri, zıhar mes'eleleri gibi, yani karısına "Anam gibisin" dese, haram olduğu gibi değildir ki, ahkâm onunla değişsin. Hem büyüklerin raiyetlerine ve peygamberlerin ümmetlerine pederane nazar ve hitabları, vazife-i risalet itibariyledir; şahsiyet-i insaniye itibariyle değildir ki onlardan zevce almak uygun düşmesin?

İkinci bir tabakanın hisse-i fehmi şudur ki: Bir büyük âmir, raiyetine pederane bir şefkat ile bakar. Eğer o âmir, zahirî ve bâtınî bir padişah-ı ruhanî olsa; merhameti, pederin

Yükleniyor...