bin pişman oldu. Akıl ve hayal bütün bütün bozuldular. "Bizim vazifemiz güzel hakikatları görmek ve göstermek iken, böyle cehennem gibi çirkin ve azablı manaları bilmek, müşahede etmek vazifesinden istifa ediyoruz ve istemiyoruz" derken, birden

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

tecellisi ile, Hâlık-us Semavati Ve-l Arz ve Rabb-ül Âlemîn ve Müsahhir-üş Şemsi Ve-l Kamer gibi çok isimler, her biri birer güneş gibi

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ

ve

اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا

ve

ثُمَّ اسْتَوٰى اِلَى السَّمَٓاءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَموَاتٍ

gibi âyetlerin burçlarında tulû' ettiler. Bütün semavatı nurla, meleklerle doldurdular, bir büyük câmiye ve mescide ve ordugâha çevirdiler. O seyyah

الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

cereyanına girdi. Dâllînden,

اَوْ كَظُلُمَاتٍ ف۪ى بَحْرٍ لُجِّىٍّ

den


Yükleniyor...